Şarköy Yolunda

Dün, hem ofisten hem de okuldan arkadaşım Özgür’le Şarköy yolundaydık.

Özgür’le iki hafta önce de Keşan – Edirne yolculuğunu yapmıştık. 617km süren yol, motorculuk kariyerimin bir gün içinde en uzak mesafesi olmuştu. Bir pillion olarak, Özgür’ün de ilk uzun yol tecrübesi oldu.

Sabah 10.00 gibi, Özgür’ün bana gelmesiyle yola çıktık. Her zaman yaptığım gibi, Ali Sami Yen Stadı yakınlarındaki Opet’te depomu fulleyip takometremi sıfırladım. Kısa süre içinde Tekirdağ yönüne foğru gazı açtık.

TDM850

Hava oldukça sıcaktı. Ortalama hızımız 100km/s olmasına rağmen, kaskımın içinde terliyordum. Bir süre gittikten sonra, aklıma bir soru geldi: “Bugün Pazar ve yolda bizden başka tek bir motor bile yok. Ne iş?”

Sorum kısa sürede yanıtlandı. Fazer üzerinde bir çift, hızla yanımızdan geçtiler. Makas atarak trafikte gözden kayboldular. Bizden başka bir motorcu gördüğüme sevinmeli miyim, yoksa bu hızda makaslar atmalarına üzülmeli miyim bilemedim. Üstelik üstlerinde, koruma olarak kasktan başka birşey yoktu. Bu, pek de anlayabildiğim bir durum değil. Hadi insan kendi için yetersiz koruma ile yola çıkabilir, ama ya canının parçası, kız arkadaşı ya da eşi için böyle bir riski göze alabilir mi… Bilmiyorum.

Silivri yakınlarına vardığımızda, karnımız zil çalmaya başlamıştı. Otoyol üzerinde pek bir seçenek yok. Bulduğum ilk benzin istasyonuna girdim ve kahvaltı yaptık. Açık büfeninin nimetlerinden Özgür sonuna kadar faydalandı. Boyut olarak ikimizi karşılaştırsanız, böyle bir nimeten her zaman öncelikli olarak ben yararlanırım dersiniz -ki pratikte de bu doğrudur- ama bu sefer aç olma sırası Özgür’deydi.

Karnı doyan Özgür'Ün keyfi yerinde

Karnı doyan Özgür'ün keyfi yerinde

Bir de etrafımızda çığlık atan çocuklar, kasklara bakıp bizi uzaylı zanneden bebekler… Motosikletle yolculuk yapmanın en iyi yönlerinden biri daha: Hiçbir zaman bebek çığlıkları ve kokulu bezlerle yolculuk yapmak zorunda değilsiniz:)

Tekirdağ’a vardığımızda, kent merkezinde mola vermek istedim. Hem dinlenme, hem de sıvı kaybımızı gidermek için. Sahilde bir kafede oturduğumuzda, üstümüzden buhar çıkığını zannettik. İşini adeta bir tiyatro sahnesinde aktörlük yapar kıvamda yapan garsonun eğlenceli servisinden sonra, içebildiğimiz kadar su ve ice tea içmiş, yola koyulmuştuk.

Tekirdag

Tekirdağ kafe. Nedense tüm teknelerin isimleri, arkadaşlarımızın isimlerinden oluşuyordu.

Rakı fabrikasından geçerken, vizörümü açıp anason kokusunu içime çekmek istedim. Daha önce burdan bir Cuma gecesi geçmiştim ve ortalık buram buram anason kokuyordu. Ama Pazar günü, herhalde üretim yok, anason kokusu da yoktu dolayısıyla. En sevdiğimiz içki, rakının kokusundan da böylece mahrum olduk.

Moralimizi bozmadık, yola devam ettik. Aklımda, önce kıyıdan gidip, Uçmakdere’de yemek molası verip Şarköy’e varmak vardı. Ancak bir türlü Şarköy’e kıydan giden yolun tabelasını göremedim. Bunu nedenini dönüş yolunda öğrenecektik.

Malkara’ya varmadan, Şarköy sapağından döndük ve virajlı dar yola girdik. 60km hızla, rike girmeden gerçekleştirdiğim sürüş, modifiye şahin abileri pek bir sıkıntıya soktu. Sollama yapamayınca da küplere bindiler. Birkaçı, oldukça tehlikeli yerlerde sollamalar yaptılar. 2 dakika kazanmak için tehlikeye atacak kadar değersiz hayatları varmış dedim.

Şarköy’e vardığımızdan sonra kentte ilk gördüğümüz şey, futbol sevgisiydi. İlçede bir çeşme bulunmakta, hangi takım şampiyon olursa, o yıl çeşme, o takımın renklerine boyanmaktaymış. Her tarafta da taraftar dernekleri var.

Sahilde güzel bir tesis bulup denize girme çabamız, geç de olsa sonuç verdi. Duşu ve soyunma kabinleri olan bir yere bakıyorduk. Beach club tarzı bir yer söylediler. Çıstak müzik, aynı tip, kendi içinde taş hatunlar ve aynı tip, kendi içinde taş adamlar. Ama şaftı kaymış iki motorcu için yer yok. “Amaaaaaannn” deyip, başka yer aramaya çıktık.

Bir iki otelle anlaşma çabalarımızdan sonra sonunda en azından soyunma kabini olan bir yer bulduk. Oldukça sıcak olan denize girdik, çıktık, iki bira çaktık, kumsalda güneşlendik ve yola koyulduk. Asıl macera bundan sonra başladı.

Uçmakdere yolunu, anca sorarak öğrenebildik. Depomuzu fulledikten sonra, bir süre dar bir asfalttan devam ettik. Birkaç kilometre yol aldıkta sonra, yol yavaş yavaş stabilize hale geldi.

Daha önce stabilize yollarda TDM’le uzun kilometreler gitmiştim. Hele, Trakya’nın kuzeyinde, Karadeniz kıyısında Kastro civarında Kutlu ile girdiğimiz tam enduro parkuru olan yol, hala kabus gibi aklıma geliyor. Ama yolu bitirdikten ve kendimiz de bittikten sonra aldığımız keyif tarifsizdi.

Stabilize yolda mola... Toz toprak içinde...

Stabilize yolda mola... Toz toprak içinde...

Yol dar, toprak ve uçuurmlarla doluydu. Bu sefer arkamda Özgür de vardı ve motor iyice ağırlaşmıştı. Bir de 180 derecelik yokuşlu virajlar, işimi oldukça zorlaştııryordu. Trafik ve önden giden araçların tozu, yolun tadından yenmez hale gelmesini sağladı. Her virajda, motoru kaydırmamak için hızımı 10km’ye kadar düşürüyordum. Motoru düşürmenin geri dönüşü yoktu çünkü.

Aslında her şey o kadar da kötü değildi. Girdiğimiz her zorlu virajın çıkışında, eşsiz bir manzara bizi bekliyordu. Ganos dağlarının eteklerinde, Marmara Adası’nın manzarası karşısında yol almaya devam ettik. Köylerden geçerken tezek kokuları, kekik kokularına karışıyor tüm bu güzellik ve zorluk da bizi şifofrenik bir ruh haline sürüklüyordu. Bir saniye “Ne halt yemeye girdim ben yola” derken, diğer saniye “İyi ki döndük bu yola” diyordum. Bir, bir buçuk saatlik zorlu bir parkurun sonunda, tekrar asfalta çıktık ve Tekirdağ’a vardık.

Tekirdağ’da Köfteci Ali’de işkembeyi doldurduktan sonra tekrar yola koyulduk. Yolun sıkıntılı kısmı. Pazar akşamı eve dönmek için sabırsızlanan İstanbullular arasında var olma savaşı veren biz, artık klasik hale gelen otobanda emniyet şeridinde araç geçme, makas atma, sollayıp önünde frene asılma gibi modifiye şahin hareketleri arasında evimize ulaşmayı başadık.

DSC00095

Yorucu fakat bir o kadar da keyifli bir Pazar gezisi sonunda 450km yol yaptık.

2 Yanıt to “Şarköy Yolunda”


  1. 1 tevfik Temmuz 21, 2009, 8:14 pm

    TDM 40.000 km yaptım cok ıyı motordur uzun yolda bir cok kez sadece benzın molasıyla 800 km yaptım,

  2. 2 Baris Temmuz 22, 2009, 8:39 am

    Evet öyle… Ben de önceki yazımda belirttiğim gibi, uzun bir karar verme sürecinden sonra TDM’de karar kıldım. İyi ki de TDM almışım diyorum şimdi.

    Bir de motorun durumu da çok önemliydi. Birçoğunuzun tanıdığı Metin abiden motoru aldım. Sağolsun, iyi bakmış motora.


Yorum bırakın